Bilim Gezgini
9 Ağustos 2012 Perşembe
8 Ağustos 2012 Çarşamba
Çekirdek Birleşmesi - Füzyon
Çekirdek birleşmesi, küçük çekirdeklerin daha büyük bir çekirdek oluşturmak için birleşmesidir.
İki hafif çekirdek daha büyük ve kararlı bir çekirdek oluşturmak üzere birleşirse veya birbirleriyle kaynaşırsa önemli miktarda enerji çaığa çıkar. Bu nedenle genellikle nükleer tepkimeler olarak adlandırılırlar.
Çekirdek birleşmesi Güneş'te sürekli olarak meydana gelir. Güneş hidrojen (H) ve helyumdan (He) oluşmuştur. Yaklaşık sıcaklığı 15 000 000 0C ye ulaştığı güneşin iç kısmında, aşağıdaki birleşme tepkimelerinin meydana geldiği düşünülmektedir.
11H + 12H -> 23He
23He + 23He
-> 24He + 211H
11H + 11H -> 12H
+ +10β
Birleşme Reaktörleri
Birleşme tepkimelerinde enerji üretimi için uygun çekirdek birleştirme yönteminin seçiminde temel düşünce, sistemi çalıştırmak için gerekli olan sıcaklıktır. Bu tepkimeler çekirdekler arasındaki itme kuvvetini yenebilmek için 100 milyonlarca santigrat derece gibi çok yüksek sıcaklıklarda oluşur.
Çekirdek birleşmesi ısısal bir kirliliğe yol açmaktadır ancak bir takım avantajları da vardır.
1) Yakıtlar ucuz ve neredeyse tükenmezler.
2) İşlem çok az radyoaktif atık üretir.
Eğer bir birleşme cihazı ömrünü tamamlarsa, reaktörün nüvesinde herhangi bir erime tehlikesi olmaksızın, tamamıyla ve derhal kapanr.
Ancak çekirdek birleşmesi önemli olmasına rağmen teknik sorunlar bir birleşme reaktörü üretimine engel olmaktadır. Birleşmenin meydana gelmesi için çekirdeklerin uzun süre ve uygun sıcaklıkta bir arada tutulabilecek bir yol bulmak gerekmektedir. Yaklaşık 100 milyon santigrat derece sıcaklıkta moleküller var olamazlar ve atomların çoğu ya da tamamı elektronlarından ayrılırlar. Maddenin bu hali plazma olarak adlandırlan, pozitif iyonların ve elektronların karışımından oluşan bir gazdır. Bu plazmanın muhafaza edilmesi ise müthiş derecede zordur. Bunu muhafaza edecek sistemde plazma katı ile temas etmemelidir. Çünkü aksi takdirde katı yüzeye dokunan sıvı hemen soğuyarak tepkimeyi durdurur. Bu nedenle plazma kompleks bir manyetik alan tarafından kuşatılmış halka şeklindeki bir tünelde hareket eder. Böylece plazma asla sistemin çeperiyle temas etmez.
Hidrojen Bombası
Hidrojen bombaları hidrojen ya da döteryum içermezler. Bu bombalar iyi bir şekilde paketlenebilen lityum döterür (LiD) içerirler.
Hidrojen bombasının patlaması önce bozunma ardından birleşme tepkimelerinin meydana geldiği iki aşamada gerçekleşir. Birleşme için gerekli sıcaklığa bir atom bombası ile ulaşılır. Atom bombası patladıktan hemen sonra büyük miktarda enerjinin açığa çıktığı aşağıdaki birleşme tepkimeleri meydana gelir.
36Li + 12H ->
2 24α
12H + 12H -> 13H
+ 11H
Bir birleşme bombasında kritik kütle yoktur. Patlamanın şiddeti tepkenlerin miktarı ile sınırlıdır.
Termonükleer bombalar atom bombalarından daha temiz bombalar olarak tanımlanır. Çünkü radyoaktif izotop olarak sadece β-parçacıkları yayan trityum ve bozunmanın başlangıç ürünlerini oluştururlar. Fakat yapıda kobalt gibi bazı bozunmayan maddeler birikerek çevre üzerindeki olumsuz etkileri atırabilir.
7 Ağustos 2012 Salı
Çekirdek Bölünmesi - Fisyon
Çekirdek bölünmesi (fisyon) ağır bir çekirdeğin ( kütle
numarası > 200) daha küçük kütleli ara ürün çekirdeklerine ve bir ya da
birden fazla nötrona bölünmesi işlemidir. Ağır çekirdekler oluşan ürünlerden
daha kararsızdır. Bu nedenle çekirdek bölünmesi sonucu büyük miktarda enerji
açığa çıkar.
Uranyum-235 çalışılan ilk çekirdek bölünmesi tepkimesidir.
Bu tepkimede uranyum-235 yavaş nötronlarla bombardıman edilir. Ve şekildeki
gibi bölünür. Fakat aslında bu tepkime çok karmaşıktır ve bölünme ürünleri
arasında 30 dan fazla farkı element bulunmuştur.
Çok sayıda ağır çekirdek bölünmesi olmasına karşın, pratik önemi
olan bölünmeler doğal uranyum-235
in ve yapay plütonyum-239 izotopunun bölünmesidir.
Uranyum-235 bölünme tepkimesinin önemi, sadece açığa çıkan
büyük miktardaki enerjiden kaynaklanmaz. Tepkimede başlangıçta yakalanandan daha
fazla nötron üretilir. Bölünmenin başlangıç basamağında oluşan nötronlar, diğer
uranyum çekirdeklerini bölebilirler. Bu da daha fazla nötron üretimi ve bu
şekilde tepkimelerin devam etmesi demektir. Böylelikle de çekirdek zincir tepkimesini meydana gelir. Bu tepkime birbirini
izleyen çekirdek bölünme tepkimelerinin kendiliğinden oluşması şeklinde yürür. Ve
nötronlar ortamda uzaklaştırılmadıkça da tepkimeler devam eder.
Fisyon tepkimeleri atom bombalarının yapımında ve nükleer
santrallerde enerji üretiminde kullanılır.
Atom Bombası
Çekirdek bölünmesinin ilk uygulaması atom bombası yapımıdır.
Patlama kontrolsüz çekirdek bölünmesi yolu ile sağlanır. Çekirdek tepkimesi zincirleme
ve çok hızlı bir şekilde gerçekleştiğinden ortaya devasa bir enerji çıkar ve
patlama beraberinde şok dalgası yaratır.
Bir zincirleme tepkimesinin meydana gelmesi için ortamda
nötronları yakalayabilecek miktarda uranyum-235 bulunmalıdır. Aksi halde
nötronlar örnekten uzaklaşır ve zincir tepkimesi meydana gelmez. Bu durumda
örneğin kütlesi "kritikaltı kütle" olarak adlandrılır. "Kritik kütle" ise zincirleme
reaksiyonu kendiliğinden devam ettirebilecek minimum bölünebilen madde miktarıdır.
Patlama tehlikesinden dolayı bir atom bombası asla kritik
kütlede çekirdeğin bir araya getirilmesi ile hazırlanmaz. Bunun yerine iki
kritikaltı U-235 kütlesi bombaya ayrı
ayrı yerleştirilir ve bunları bir araya getirip kritik kütleyi oluşturmak için TNT gibi bir patlayıcıdan yararlanılır. Cihazın merkezindeki bir
kaynaktan çıkan nötronlar çekirdek zincir tepkimesini başlatırlar.
6 Ağustos 1945 ‘te Japonya’nın Hiroşima kentine atılan
bomnada bölünebilen madde Uranyum-235 idi. Üç gün sonra Nagazaki üzerinde
patlatılan bombada ise plütonyum-239 kullanılmıştır. Bu iki olayda
gerçekleştrilen bölünme tepkimleri yıkımın boyutu açısından benzerdir.
Nükleer Reaktörler
Nükleer reaktör, zircirleme çekirdek tepkimesinin başlatılıp
denetimli bir biçimde sürdürüldüğü cihazlardır. Kontrollü zincir tepkimesinden
açığa çıkan ısıyı genellikle elektrik enerjisine çevirir.
Nükleer reaktörlerin birkaç farklı tipi vardır.
Hafif Su Reaktörleri
Dünyadaki nükleer reaktörlerin çoğu hafif su reaktörleridir.
Bölünme işleminde uranyum-235 in yavaş nötronlarla
bombardıman edilmesi hızlı nötronlarla bombandıman edilmesinden daha fazla
verim sağlar. Bu nedenle bilim insanları nötronların kinetik enerjisini azaltan
ve moderatör olarak adlandırılan maddeler kullanmaktadır. İyi bir moderatör:
toksik olmamalı, ucuz olmalı ve aynı zamanda nöton bambardımanı sonucu radyoaktif bir maddeye dönüşmemelidir.
Dahası soğutma sıvısı olarak kullanılabilmesi için akışkan olması bir
avantajdır. Su, bu amaç için düşünülen pek çok maddeden avantajıdır. Ancak bu
gereksinimlerin tamamını karşılayan hiçbir madde yoktur.
Moderatör olarak su kullanılan reaktörler hafif su reaktörü
olarak adlandırırlır. Bir hafif su reaktörünün etkili bir biçimde
çalıştırılabilmesi için Uranyum-235 derişimi %3-4 olarak zenginleştirilmelidir.
Nükleer reaktörler, çekirdek tepkimeleri tarafından yayılan
ısıyı soğuran ve onu reaktör dışına aktaran soğutma sistemlerine sahiptirler.
Dışarıya transfer edilen bu ısı bir elektrik jeneratörünü çalıştırmak için
gerekli buharı üretmede kullanılır.
Ağır Su Reaktörleri
Ağır su reaktörlerinde moderatör olarak su yerine ağır su (D2O)
kullanılır. Döteryum nötronları, hidrojene göre daha az soğurur ve reaktör daha
verimli çalışır. Bu sayede uranyumun zneginleştirilmesine de gerek kalmaz.
Ancak döteryum daha az sayıda nötron yakaladığı için çok sayıda nötron
reaktörden dışarı kaçmaktadır.
Ağır su reaktörlerinin avantajı, uranyum zengişleştirmek
için gerek duyulan inşaat maliyetlerinin bertaraf edilmesidir.
Besleyici Reaktörler
Besleyici reaktörler yakıt olarak uranyum kullanır ancak bu
tür reaktörler kullanıldığından daha fazla bölünebilen madde üretirler.
Besleyici bir reaktörde uranyum-235 yada plutonyum-239
içeren nükleer yakıt uranyum-238 ile karışırılır ve böylece plütonyum-239
üretilir. Böylece başlangıçtaki nükleer yakıt tükenirken bölünebilen madde
stoku sürekli olarak artar. Bu sayede reaktöre yeniden yakıt koyma aralığı,
besleyici olamayan reaktörlerinkine göre 7-10 yıl artar.
6 Ağustos 2012 Pazartesi
Çekirdek Tepkimelerinin Doğası
Hidrojen dışında diğer bütün çekirdekler proton ve nötron
adı verilen iki temel parçacık içermektedirler. Bazı çekirdekler bulundukları
halde kararsızdırlar ve kendiliğinden parçacık veya elektromanyetik ışınım
yayarlar. Bu olaya ise radyoaktiflik denmektedir. Atom numarası 83 ten büyük
olan tüm elementler ise radyoaktiftir.
Diğer bir radyoaktiflik tipi ise çekirdek transmutasyonudur.
Bu olayda çekirdekler nötronlar, protonlar veya diğer çekirdeklerle bonbandıman
edilirler.
Radyoaktif dönüşümler ve çekirdek transmutasyonları çekirdek
tepkimeleri olup, olağan kimyasal tepkimelerden çok farklıdır.
Bu tepkimler sonucunda;
-Elementler (ya da elementin izotopları) birbirlerine
dönüşürler,
-Soğurulan ya da açığa çıkan enerji miktarı çok büyüktür.
Çekirdek tepkimelerinde;
-Protonlar, nötronlar, elektronlar ve diğer temel
parçacıklar yer alabilirler.
-Tepkime hızları sıcaklık, basınç ve katalizörlerden
etkilenmezler.
Çekirdek Kararlılığı
Bir çekirdeğin kararlılığı belirleyen etmen nötron sayısının
proton sayısına (n/p) oranıdır. Küçük atom numaralı ve kararlı elementlerde bu
oran 1 e yakındır.
Kararlı çekirdekler
grafikte “kararlılık kuşağı” adı verilen alanda bulunmaktadır. Radyoaktif
çekirdeklerin çoğu bu kararlılık kuşağının dışındadır. Bu kuşağın üstündeki
bölgede kalan çekirdeklerin n/p oranları kuşaktakilere göre büyük olup, bu
çekirdekler “β-parçacığı yayımı” adı verilen bir bozunma gerçekleştirirler:
01n -> 11p +-10β
β-parçacığı yayımı proton sayısını arttırırken, nötron
sayısını azaltır. Örn:
614C ->
714N + -10β
Kararlılık kuşağının altında, çekirdekler kuşaktakine göre daha düşük n/p değerlerine sahiptir ve bu oranı yükseltmek için ( yani kararlılık kuşağına doğru yükselmek için) ya bir pozitron yayar: 11p -> 01n
+ +10β ya da elektron yakalar.
Doğal Radyoaktiflik
Karalılık kuşağı dışından kalan çekirdekler ile proton sayısı 83 den büyük olanlar kararsızlık gösterirler. Kararsız çekirdekler kendiliğinden parçacık veya elektromanyetik ışın yayarlar. Bu olaya radyoaktiflik denir.
Işıma türlerinin başlıcaları:
α parçacıkları ( iki yüklü helyum çekirdeği He+2 )
β parçacıkları ( elektronlar )
Ɣ ışınları ( 0,1 nm – 10-4 nm arasında çok kısa dalga boylarında elektromanyetik dalgalar)
pozitron salınımı ve
elektron yakalanmasıdır.
Radyoaktif bir çekirdeğin bölünmesi genelde bir radyoaktif bozunma serisini başlatır ve bir dizi zincirleme tepkimeleri sonucunda kararlı bir izotop oluşur.
3 Ağustos 2012 Cuma
Radyoaktiflik
Radyoaktivite, atom çekirdeğinin, tanecikler veya
elektromanyetik ışımalar yayarak kendiliğinden parçalanmasıdır.
1895 yılında Alman Fizikçi Wilhelm Röntgen katot
ışınlarının, cam ve metallerin olağan dışı ışın yaymasına neden olduğunu gördü.
(Katot ışınları: çok düşük basınçlı bir cam borunun içindeki katottan dik
olarak çıkan elektronlardır.) Yayımlanan bu yüksek enerjili radyasyon maddenin
içinden geçebiliyor, fotoğraf filmi levhalarını karartıyor ve çeşitli
maddelerin fluoresan ışık yaymasına neden oluyordu. Bu ışınlar bir mıknatıs
etkisi ile saptırılamadığından, katot ışınları gibi yüklü tanecikler değildi.
Röntgen bu ışınlara X-ışını adını verdi.
Röntgen’in bu buluşundan hemen sonra, Pariste bir fizik
profesörü olan Antoine Becquel, maddelerin fluoresan özelliklerini incelemeye
başladı. Tamamen bir tesadüf sonucunda Becquel, kalın kağıtla sarılmış fotoğraf
filmi levhalarının bir uranyum bileşinin
etkisinde katot ışınları olmadan da
karardığını fark etti. Uranyum bileşiğinden kaynaklanan bu ışınlar aynı
X-ışınları gibi yüksek enerjili idi ve bir mıknatıs ile saptırılamıyordu: Ancak
X-ışınlarından farklı olarak bu ışınlar kendiliğinden oluşuyordu. Becquel’in
öğrencilerinden biri olan Marie Cuire, kendiliğinden tanecik ve/veya ışın
yayılması olgusunu betimlemek üzere radyoaktiflik terimini önerdi. Bu nedenle,
kendiliğinden radyasyon yayımlayan herhangi bir elemente radyoaktif element
denir.
Daha sonraki araştırmalar uranyum gibi radyoaktif maddelerin
bozunması ya da parçalanması ile üç tür ışın oluştuğunu ortaya koydu. Bu
ışınlardan ikisi artı ve eksi metal yüklü levhalar tarafından saptırılır. Alfa
(α) ışınları, α tanecikleri adı verilen artı yüklü taneciklerden oluşur, ve bu
nedenle de artı yüklü levha tarafından saptırılırlar. Beta (β) ışınları, elektron
olup eksi yüklü levha tarafından saptırılırlar. Üçüncü çeşit radyoaktif ışıma,
gama (Ɣ) ışıları adı verilen yüksek enerjili ışınlardan oluşur. Tıpkı X-ışınları
gibi Ɣ ışınları da yüksüz olup, dışsal bir elektrik veya manyetik alan
tarafından etkilenmezler.
2 Ağustos 2012 Perşembe
Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) - Transgenetik Canlı
Biyoteknolojik yöntemlerle bir canlıdaki genetik
özelliklerin kopyalanarak, bu özelliği taşımayan bir başka canlıya aktarılması
sonucunda üretilen yeni canlıya Genetiği Değiştirilmiş Organizma ya da
Transgenetik canlı denilmektedir.
1980’lerden sonra biyoteknoloji alanındaki gelişmeler organizmaların
genetik yapılarının mühendislik işlemleriyle işlenebilmesi ve
biçimlenebilmesini olanaklı hale gelmiştir. Bu sayede organizmaların gen
yapıları amaç doğrultusunda değiştirilebilmektedir. Örneğin bir virüs veya
bakteriye ait gen bir bitkiye aktarılabilir.
İlk transgenetik yani genetiği değiştirilmiş, uzun raf
ömrüne sahip Flavr Savr domatesi 1996’da satışa sunulmaya başlanmıştır.
Ardından ise bunu transgenik mısır, pamuk, kolza ve patates izlemiştir. Ekimi
en yaygın genetiği değiştirilmiş bitkiler ise soya, mısır, pamuk ve kanoladır.
GDO’lu bitkilerin ekim alanlarının bulunduğu ülkeler
arasında ABD, Arjantin, Kanada, Brezilya, Çin, Avustralya, Hindistan, Romanya,
Uruguay, İspanya da yer almaktadır.
Transgenik olacak ürüne aktarılacak gen öncelikle bulunduğu
canlının DNA’sından kesilerek çıkarılır. Daha sonra bu gen seçilmiş bir
organizmada çoğaltılır. Ardından vektör adı verilen taşıtıcı bir virüs ile bu
gen, genetiği değiştirilecek canlının DNA molekülüne yapıştırılır. Organizma
artık bu yeni geni üretmeye başlar ve karşılığı olan proteini sentezler.
GDO’nun Yararları Neler Olabilir?
Bu yöntemle elde edilen bitkiler, ilaçlara ve zararlılara
karşı daha dayanıklı hale getirilebilir. Böylece ilaç kullanımı
azaltılabileceği gibi transgenik canlıları hastalıklara karşı dirençli hale
getirmek, sağlayacağı verim artışı ile Dünya’daki açlıkla mücadele
sağlayabilir.
Bitkiler daha cazip hale getirilebilir ve daha çok ürün
alınabilir.
Meyvelerin olgunlaşma süresi değiştirilebilir, besin öğeleri
zenginleştirilebilir, depolama ve raf ömrü uzatılabilir ve besinlerin tatları
da artırılabilir.
Bu çalışmalara hayvanlar da dahil edilerek ekonomik olarak
üretime dahil edilebilir: değişik balık türlerine farklı hastalıklara karşı
dayanıklılık genleri aktarılabilir, hormon kodlayan genlerin klonlaması sonucu
doğurganlık ve büyüme hızı bakımından ideal hayvanlar elde edilebilir.
Transgenetik bazı organizmalar ise antikor, enzim üretmek
veya sanayide farklı amaçlı kullanıma yönelik ürünler elde etmek üzere
yönlendirilebilir.
GDO’nun Öngörülen Zararları Nelerdir?
GDO’lu ürünlerin zararları çok tartışılan bir konudur.
Nedeni ise bu ürünlerin üretiminin henüz yeni olması ve somut etkilerinin
ortaya çıkması için uzun yıllara ihtiyaç olmasıdır. Ancak bilim insanları bu konu ile ilgili olabilecek tehlikeli durumları da vurgulamıştır.
GDO ile bir ürüne ait
olmayan bir özellik ona kazandırılabilir.
Fakat canlıya verilen bu özellik o organizmanın çevre ile etkileşimi
sonucunda olumsuz bir durum ortaya çıkarabilir. Örneğin GDO’u bir patatesin
farelerde zehir özelliği göstererek, onların bağışıklık sistemini bozduğu
gözlenmiştir. Yine örneğin fındık üzerinden alınan bir genin, başka bir ürüne
aktarıldığında, o ürünün fındığa ait özellikleri üretmeye başlaması, fındığa
alerjisi olan bir insan tarafından tüketildiğinde o kişi için tehlike
oluşturabilir.
Dünya’da yaşayan tüm
canlılar belirli bir ekosistem içerisindedir ve tüm canlıların yaşamları
zincirleme reaksiyonlar ile birbirlerine bağlıdır. Sonuçta insan, hayvan,
bitki, mikroorganizmalarda yapılan her bir değişiklik bütünün bir diğer parçası
olan biyoçeşitliliğini etkileyecektir. Örneğin bir ürünün hastalıklara ve
zararlılara karşı dayanıklı olması için genleriyle oynandığında, o üründen
beslenen başka bir canlı türünün besin sağlayamadığı için o bölge de yok
olmasına neden olabilir.
Ayrıca yabani ot ilacına
dayanıklı genler aktarılmış bir ürünün yetiştirildiği tarlaya ertesi yıl farklı
bir ürün ekildiğinde, tarlada bir önceki seneden kalan GDO’lu ürün için yerin
ürün yabancı ottur. Ve bu durumda yeni ürüne şans tanımamaktadır.
GDO’lu ürünlerin
yetiştirildiği bir bölgede arılar, kuşlar, böcekler ve rüzgarın etkisiyle
oluşan tozlaşma GDO’lu polenleri komşu tarlalara taşınıp oradaki ürünlerde de
genetik değişikliklere yol açabilme tehlikesi de öne sürülmektedir. Gen Kaçışı
denen bu olay da bitkileri tek tipleştirebilir.
31 Temmuz 2012 Salı
Schrödinger'in Kedisi
Erwin Schrödinger (1887-1961), oluşturduğu dalga denklemiyle
tanınan ve kuantum mekaniğine yaptığı katkılarıyla Nobel Ödülünü almış
Avustralyalı fizikçidir.
Schrödinger’in kedisi, yine kuantum fiziği ile ilgili ve
hakkında pek çok tartışma yapılmış bir düşünce deneyidir.
Deneye göre sağlıklı bir kedi hava alabilen kapalı bir
kutuya yerleştirilir. Kutunun içerisinin hiçbir şekilde gözlemlenmemesi ise
deneyde kilit bir rol oynar. Kutunun içerisinde bir düzenek vardır. Bu düzeneğe göre kutuda bozunma olasılığı %50
olan radyoaktif bir parçacık vardır. Parçacığın bozunma olasılığın %50 olması
sayesinde parçacığın bozunup bozunmayacağı önceden kestirilemez. Eğer bu
parçacık bozunursa ortama ölümcül zehirli bir gaz yayılacak ve kedi ölecek,
parçacık bozunmaz ise kedi yaşayacaktır. Böylelikle makroskobik bir sistemdeki
kedinin kaderi mikroskobik bir parçacığın davranışına bağlanmıştır.
Fakat asıl nokta deneyin sonucunda kedinin öldüğü veya
yaşadığı değil, deneyin gözlemlenemeyen kısmında kutunun içinde neler
olduğudur. Dalga fonksiyonun anlamı “ya bozunma oldu ve kedi öldü ya da bozunma
olmadı ve kedi hayatta” gidi uç noktalarda iki olasılığı anlatmaktan ibaret
değildir. Eğer Schrödinger’in analizi doğru ise kuantum kuramı, gözlemlenmediği
sürece kedinin kutunun içinde iki durumunun da yan yana bulunduğunu söylüyor.
Yani kedi hem ölü hem de diridir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)